31 Ağustos 2009 Pazartesi

AYDIN – GERMENCİK

Yaz aylarında herkes sahil beldelerini seçerken, ben bir değişiklik yaptım ve tatil için Aydın’ın Germencik isimli harika ilçesinde 10 gün geçirdim. Farklı kültürler, farklı adetler gördüm ve öğrendim.
Germencik, insanlarıyla,adetleriyle,kültürüyle çok sıcak ve huzurlu bir ilçe. 10 günün sonunda gerçekten hiç dönmek istemedim.
Germencik, Ege Bölgesi'nde Aydın ilinin bir ilçesi.
Aydın'a 25 km uzaklıktaki ilçe, verimli Büyük Menderes ovasının ortasında yer alıyor. Aydın-İzmir karayolunun üzerinde olmasının yanı sıra, İzmir-Aydın-Afyon ve Ortaklar-Söke gibi iki demiryolunun da kavşağında yer alıyor.


Germencik’te geçim kaynağı genel anlamda tarımla sağlanıyor. Germencik için incir de önemli bir tarım ürünü. Özellikle ağustos ayında ziyaret edersiniz,mevsimlik en taze incirleri bulabilirsiniz.

GERMENCİK’TE DÜĞÜNLER BİR BAŞKA
Germencik’e gittiğim günden itibaren düğünlerin içinde buldum kendimi. Ve en doğru zamanda gittiğimi fark ettim. Düğünlerde insanların birbirlerine olan desteği, adetlerine bağlılıkları görülmeye değerdi.

Düğün sahipleri için,düğün günü her zaman olduğu gibi heyecanlı ve telaşlı bir gün. Sabah 08:30’ da düğün evinin mahallesinde masalar kuruluyor, yemekler yapılıyor ve neredeyse öğlen 13:00’a yemekler ikram ediliyor.


İlk gittiğim düğün pideli düğündü. Öğlene kadar pide dağıttılar. Ve o düğün telaşının içinde Germencik dışından gelen misafirleri de ihmal etmediklerini gördüm. :) Yediğim en güzel pidelerdendi. Çünkü bulunduğum ortam gerçekten çok keyifliydi.
Ve aynı zaman da gelenler sayısız hediyeleri de atlamamak lazım. Ben hayatım da hiç bu kadar çok hediye paketini bir arada görmemiştim. :)


Keşkek,sıkma (yuvarlama),sarma gibi bir birinden güzel bir çok çeşit ikram ediliyor gelen misafirlere.



Kıymanın içine rendelenmiş soğan , karabiber , tuz , yumurta ilave edilip yoğruluyor. Daha sonra içine azar azar un ilave edilerek iyice yoğruluyor. Daha sonra fındık büyüklüğünde parçalara ayrılarak unlanmış tepsinin üzerine avuç ortasında yuvarlanarak bırakılır.Diğer tarafta tavanın iyice kızdırılmış olan olan yağın içinde hazırlanan yuvarlamalar kızartılır. Ayrıca bir tencerenin içinde tereyağı iyice eritilerek salça, tuz , kırmızı biber ve su ilave edilip kaynamaya bırakılır.Kaynayan suyun içine kızartılan yuvarlamalar boşaltılır. 45 dakika pişmesi beklenir. Pişen yemeğin üzerine ezilmiş kese yoğurdu, kızdırılmış yağın içine konulan kırmızı toz biberli sos dökülerek sıcak servis yapılır.
Dağıtılan düğün yemeğinden sonra akşam için hazırlıklar başlıyor. Bu tatlı telaşın içinde yorgunlukların farkına bile varılmıyor. Herkesin birbirine yardım etmesiyle, desteğiyle yorgunluklar paylaşılıyor ve akşam hazırlıkları gayet keyifli geçiyor.


Akşamüstü yaklaştığında sıra geliyor gelini baba evinden almaya. Hem hüzünlü hem de mutlu geçen kız alma adeti benim çok hoşuma gitti. Ama gelinin ailesinde yaşanan hüzün de çok etkiledi.
Damat evinin balkonuna, düğün olduğunu simgeleyen Türk Bayrağı asılıyor. Düğün yemeği bitip, kız almaya gidilirken, bayrak balkondan indiriliyor. Ve üzerine kumaşlar bağlanarak gelinin babasına satılmak üzere, konvoyla birlikte kız evine doğru yola çıkıyor.


Resimde de görmüş olduğunuz bir sopanın ucuna bağlı olan kumaşlar kız babasına satılıyor.



Kapıda gelinin babasına satıldıktan sonra kapı açılıyor ve gelin artık baba evinden çıkmış oluyor.


Çocukluğum da hatırladığım kapıda gençlerin dağıttığı kolonya şeker adetini burada biraz daha farklı gördüm. Büyük bir tepsiye hazırlanmış şeker ve sigara ikramı kolanya eşliğinde tek tek misafirlere gezdirilerek dağıtılıyordu.
Gelin bütün misafirlerle oynamaya özen gösteriyor, bütün gece yerine oturamıyordu.

GERMENCİK’TE GELİN OL DAMAT OLMA...
Benim için asıl eğlence düğünden sonra başladı. İlk defa tanık olduğum ‘damat işkencesi’ izlerken çok eğlendim.
Düğünden sonra bütün mahalle damat için ciddi bir hazırlığa girişiyor. Damat işkencesi için hazırlıklar yapılıyor ve gelin-damadın düğünden dönmesi bekleniyor. Damat işkencesi olmadan,damat gelini göremiyor.
Önce damat için bir eşek hazırlanıyor. Bu zaman zaman gerçek eşekte olabiliyor. Eşeğe tekenekeler falan bağlanıyor. Bir adet tava ve gazete kağıtları ve yumurta damat için toplanıyor. Tüm hazırlıklar tamamlandıkta sonra gelmeleri bekleniyor.


Ve gelin arabası sokakta görülüyor,gelin eve çıkartılıyor ve damat işkenceye hazırlanıyor. Giydiği şalvar taktığı yemeniyle kadın kılığına giriyor. Eşekle mahalle de tur atıyor. Ve sonra gazete kağıtlarıyla ateş yakılıyor ve tava da yumurta yapıyor.





Damat ateşi yakıp yumurtaları pişirene kadar kafasında bir sürü yumurta kırılıyor. Ve uzun uğraşlar sonucunda ateş yakılıyor,yumurta pişiriliyor ve herkese ekmekle yediriyor.





Benim izlediğim damat işkencesinde yetmemiş olsa gerek ki ekstradan bir şey daha yaptırıldı. Damat tastan ağzıyla suyu aldı ve 1 lt. şişeye doldurdu.






Bu arada gelinde evden eşinin başına gelenleri izliyor.
İşkence bittikten sonra ateş söndürülüyor ve damat ege yöresinin simgesi olan efe edasıyla güzel bir harmandalı oynuyor ve gelinin yanına çıkmaya hak kazanıyor







Böylece düğün telaşı tatlı bir yorgunlukla sonlanıyor. Benim bulunduğu süre boyunca oldukça keyif alarak misafir oldum Germencik’te. Ve öğrendim ki Germencik’te gelin olunur ama damat olunmaz  Damat olmak ayrı bir cesaret istiyor burada 
Germencik yaşamak için çok güzel ve şirin bir yer. Ben sanırım İzmir dışında yaşamam gerektiğinde seçeceğim ilk yer Germencik olurdu. İnsanlarıyla,kültürüyle, yaşanılası bir yer Germencik. Özellikle incir zamanı gitmenizi öneririm.
Germencik’te tanıdığım herkese buradan çok teşekkür ediyorum ve selamlarımı yolluyorum. Onların misafirperverliği sayesinde sizlerle bu yazımı paylaşabildim.

İyi ki gitmişim ve iyi ki oradaki insanları tanımışım...

Yer Yer Ramazan

Bu sene ramazan sıcak yaz günlerine dek geldi. Sıcaklarında etkisiyle,oruç tutmak isteyenlerin daha dikkatli olması gerekiyor.

Uzmanların tavsiyelerine göre, sağlıklı bir ramazan için, bol bol sıvı tüketmek gerekiyor. Sıcaklar çok fazla olduğu için,aşırı su kaybına karşılık bol bol içilmesi gerekiyor. Uzmanlara göre su kadar önemli olan ve tüketilmesi gereken bir diğer sıvı ise ‘süt’.

Ankara Üniversitesi Sağlık Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nilgün Sarp sütün; protein, yağ, vitamin ve mineraller gibi oldukça önemli besin öğelerini bir arada bulundurduğunu, bu sebeple de özellikle Ramazan ayında bolca tüketilmesi gerektiğini söylüyor.

Ayrıca,üzün süren açlıktan sonra ağır besinler tüketmemeye dikkat edilmeli. Çay,kahve,meşrubat gibi su dışındaki içecekleri,yemekten 2 saat sonra içmeniz öneriliyor. Aksi takdir de vücudumuzdaki demir emiliminde artış oluyor.

Her ramazan, televizyonlardan,gazetelerden ve internet yayınlarından,ramazan ve sağlık ile ilgili tavsiyeleri takip edebiliyoruz. Her gün yeni tavsiyelerle,önerilerle ve araştırmalarla uzmanlar bizleri bilgilendirmeye devam ediyor.

Peki farklı ülkelerde,farklı yerlerde ramazan nasıl geçiyor?


Örneğin Amerika. Birçok dinden,ırktan millete ev sahipliği yapan Amerika’da ramazan,Müslümanlar için nasıl geçiyor? Elbette ki, memleket özlemi,paylaşılan iftarlar Amerika’da aynı olmuyor. İnsanlar gene dışarıda iftar açıyorlar ama ezan sesini duyamıyorlar. Çoğu kişi iftar saatlerini internetten takip ediyor.

Ramazan da iftara misafir davet etmek, önemli geleneklerden biridir Müslümanlar için. Amerika’da da bu gelenek değişmiyor. Amerikalı Müslümanlar arasında da bu durum oldukça yaygın. Müslüman olsun ya da olmasın iftar sofralarına yakınlarını davet etme alışkanlığı devam ediyor.


Suni cennet Dubai’de ramazan nasıl geçiyor peki? Gelir seviyesininde yüksek olmasından kaynaklandığı için,neredeyse her evin bahçesinde ramazan çadırları kuruluyor. Bunun yanında cafe ve restoranlar kapanmıyor. Birçok ülkeden,dinden turist misafir olduğu için,Dubai’de ramazan biraz daha farklı geçiyor.

Sahur da, farklı bir geleneğe sahip Dubai. Neredeyse hemen her evde aynı yemek pişiyor. Bizlerin çok iyi bildiği, özellikle Türk Mutfağında güzel bir yeri olan erişte. Ancak, erişte bizdekinden farklı olarak sunuluyor. Üzüm ve şekerle pişirilen erişte, tatlı bir yemek ona olarak tüketiliyor.


Filistin’de ise kadayıf ramazanın vazgeçilmez tatlılarından. İftar sofralarında 5-6 çeşit yemekleri bulunuyor. Baharatlı pilav yemekleri, nohut ezmesi humus ve bir çeşit ot olan mulihiya en sevilen yemeklerden.


Mulihiya Kıbrıs’ta da geleneksel yemekelrden biri. Ispanya benzeyen bir ot. Limonlu pişiriliyor. Yani ekşi bir tadı var. Ette ileve ediliyor içine. Yiyenler çok beğendiklerini söylüyorlar.


Ramazan telaşının yaşandığı bir başka memleket ise Bosna. İftar sofralarında 33 çeşit yemek bulunuyor. Eksik ya da fazla değil. Tam olarak 33 çeşit. Bu bir Balkan geleneği. Azar azar ama 33 çeşit yemek hazırlanmış oluyor. Kurbanlar kesilip etler depolanıyor. Bayanlar,evlerde derinlemesine bir temizlik yapıyor. Hatta yıllık temizlikler bu zaman da yapılıyor. Boya-badana yapılan evler bile mevcut.


Begova Bosna’nın meşhur yemeklerinden biri. Bey çorbası da olarak isimlendirilen begova, tavukla yapılıyor. Tavuğun yanında patates,havuç gibi sebzelerde ilave ediliyor. Ayrıca, daha önceden limonlu suda haşlanmış bamyalarda ilave ediliyor. Terbiyeli kreması da eklendikten sonra maydonzla süslenerek servis ediliyor.



Ve Japonya’dan ramazanla ilgili farklı bir haber.
Japonya’da, ramazan ayında,camiler gayrimüslümler içinde, İslam dinini tanıtmak amacıyla kapılarını açılıyorlar. Ve hergün ortalama 5 kişi Müslüman oluyor. Bu nedenle de, toplu kılınan teravih nazamları top sahalarında kılınıyor.

İşte ramazanın farklı manzaraları...

30 Ağustos 2009 Pazar

MYKONOS ADASI



Mykonos Adası,Yunanistan'da görülmesi gereken çok güzel adalardan biri.Keten ve dantelin çok satıldığı Maykonos Adası'na turistlerin en çok gelme nedeni renkli gece hayatı.Bunun yanında,adanın her yerinden denize girebilir,limandan hareket eden teknelerle farklı plajlara gidebilirsiniz.


Paradise, Super Paradise, Agrari ve ya Elia’ya görülmesi gereken en güzel plajlarıdır.Bunlardan Super Paradise bir çıplaklar kampı. Elia ise en sonda olduğundan, Ada’nın göreceli en sakin plajıdır.Eğer kalabalıktan uzaklaşıp,biraz sakinliğin tadını çıkarmak istiyorsanız,Elia plajı sizin için oldukça uygun.


Adadaki kiliseler içinde,en dikkat çekeni,görülmesi gereken kilise Parapotiani Kilisesi.5 ayrı kilisenin birleştirilmesinden meydan geldiği için asimetrik bir şekle sahip olan Parapotiani Kilisesi bu özellikliği ile diğer kiliselerden ayrılıyor.

Mykonos Adası,yaşanan ilginç bir olaya kadar oldukça sakin bir adaymış.Ancak,1950 yılının,kış mevisiminde şiddetli bir fırtına yaşanmış.Bu fırtınayla beraber Pelikan Petros adaya düşer. Ada halkı,kuşa sahip çıkarlar.Pelikanın adaya düşmesiyle Mykonos'ta renkli gece hayatı başlar.Ada da,Pelikan Petros'un doldurulmuş halini görebilirsiniz.

Mykonos Adası,plajları,hikayeleri ve sahip olduğu tarih ve kültürleriyle görülmeye değer bir ada.

Belki tatilin son günlerinde karar veremeyenler için bir fikir olur.

29 Ağustos 2009 Cumartesi

adamın biri hergün hanımını zorlayarak sahura kaldırıyor yemek hazırlatıp sahur yiyormuş sonrada orucu.birgün beşgün bu böyle sürerken
-kadın artık dayanamamış ve ;
ula herif sende hiç vicdan yokmu orucu tutmuyorsun bana zorla sahur hazırlatıyorsun demiş
-adam ;oruç farz.sahur yemek sünnet değilmi diye sormuş
-kadın;evet demiş
-adam;e hanım farzı yapmıyorsak sünneti demi yapmayalım demiş.


ORUCU TUTAYIM DİYE BOZDUM

Aylardan Temmuz. Günler oldukça sıcak ve uzun. Aylardan Ramazan.
Sabah erkenden başlayıp, gün boyu tırpanla ot biçmiş Tonyalı.
Hararetten, dili bir karış dışarıda varmış evine.
Kafaya takmış, orucu bozacak ama, arkadaşı bırakmıyor:
– Orucunu bozma, aha şunun şurasında akşama ne kaldı ki?
Bir punduna getirip bozmuş orucunu Tonyalı. Arkadaşı:
–Ne yaptın? Nasıl bozdun orucu? Deyince cevap vermiş Tonyalı:
–Baktum ki, orucu bozmazsam susuzluktan öleceğum. Ölürsem
bir daha Allah için oruç tutamayacağum. Dedum, ey Rabbum,
yaşayup senin için oruç tutayim diye orucumu kestum.


Farklı,biraz da eğlenceli olmasını istediğim bir giriş yapmak istedim.

Toplumumuzda,önem taşıyan,özel olan bazı zamanlar vardır. Ve bazen Türk toplumu olarak,bazen de Müslümanlar olarak, bu değerlerimize çok iyi sahip çıkıyoruz.Sahip çıkıyoruz ama gittikçe modernleşen hayatın içinde, güncellemekten koruyamadığımız noktalarda oluyor ne yazık ki.

Müslümanların, kendilerini tanrıya daha yakın hissettikleri,maneviyatları,dinleri ve tanrı için bir şeyler yaptıkları bir ay ramazan. Oldukça da önemli bir ay olmasına rağmen, ben çocukluğumdaki ramazanın tadını artık,maalesef alamıyorum. Biliyorum ki,ah o eski ramazanlar,diye başlayan cümleleri kurmak için yaşım oldukça küçük. Ama bu kadar kısa zaman da hızlı değişimler görmekte şaşırtıyor ve sanki erken yaşlandırıyor insanı.

Annelerimizin,babalarımızın,ananelerimizin,babanelerimizin,dedelerimizin anlattığı; eski ramazanların,kelimelerdeki,dillerdeki eski tadını,keyfini şimdi gözlemleyemiyorum.

Büyüklerin anlattıklarına göre, büyük,kalabalık iftar sofraları kurulur,insanlar biribirleriyle daha yakın ve samimi olurlarmış. İftar sonrasında ise, ortaoyunu dedikleri küçük piyesler,Karagöz ve Hacivat gösterileri olur,hikayeler anlatılırmış.

Bazen düşünüyorum da,keşke onların zamanında yaşasaymışım. Dinlediklerime göre,ramazanlar bir başka ramazan, bayramlar bir başka bayrammış.

Gelişen çağa ayak uydurmak,teknolojiyi takip etmek, gelişmek,modernleşmek tartışmasız çok güzel şeyler. Ancak, eskiden insanların birbirlerini arayıp,seslerini duyarak,hissederek söyledikleri ‘hayırlı ramazanlar’ konuşmaları şimdi sanal bir hayat içinde kalıplaşmış, kalpten değil sadece parmaklardan dökülen kelimelerle yapılır oldu.
Ramazan bayramı tatili getiren bir köprü gibi görünmeye başladı sanki.

Türk toplumu olarak, Müslüman halk olarak, ben diyorum ki, sahip olduğumuz değer yargılarımızı, kültürlerimizi koruyalım. Akıp giden teknolojik yaşam içinde ezilmesinler.
Modernleşip gelişirken sahip olduğumuz mirasları da koruyabilelim.

Herkese hayırlı ramazanlar diliyorum...


Raflarda çok fazla karşılaştığınız Bin Güneş Gördüm,kütüphanenizde bulunması gereken kitaplardan biri.

Afganistan'da yaşanan acı savaşları,hayatların sönüşünü,zorunlu evlilikleri,göçleri,yarım kalan aşkları,çaresizliği,mecburiyetliğe teslimi anlatan okunması gereken bir kitap.

Sizlerinde okumaktan büyük keyif alacağını düşünüyorum.



Mehmet Culum,1948 yılında Çeşme-Ilıca’da doğmuş.İlköğrenimini Çeşme’de, orta öğrenimini 1959–66 yılları arasında Bornova Anadolu Lisesi’nin İzmir Maarif Koleji olduğu dönemde tamamlamış. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin İşletme Bölümü’nden mezun. ABD ve Hollanda’da mesleğiyle ilgili çeşitli işlerde çalışmış.

Emekli olduğunda Alaçatı’ya yerleşiyor. Alaçatı ile ilgili araştırmalar yapmaya başlıyor. Bu çalışmalarının sonucunda ilk romanı AZAB AĞA'yı yazıyor.ikinci romanı ALAÇATILI.Son romanı Kalenin Gölgesinde şu an kitapçılarda yerini aldı. Mehmet Culum,BALEV Eğitim Vakfı tarafından ‘Beyaz Yorum’la ödüllendirildi. Atatürk’ün Çeşme’ye gelişiyle ve Çeşme’nin sözlü tarihiyle ilgili yazıları çeşitli araştırmalarda kaynak olarak kullanılmakta olup, halen Kıbrıs Barış Harekâtı öyküsünü de içeren yeni romanı üzerindeki çalışmalarını devam ettiriyor.

Ben Alaçatılı'yı okuduğumda gerçekten çok beğendim.Okuduklarım karşısında oldukça da etkilendim.Yunanistan-Çeşme arasındaki göçleri çok akıcı ve etkileyici bir dille anlatmış Mehmet Culum.Bu göçlerin arasında yer verdiği yasak aşklar,arayışlar ise okurken insanı oldukça etkiliyor.

O dönemlerde çekilen sıkıntıları,kayıpları,yaşanan çaresiz ayrılıkları,özlemleri oldukça güzel kaleme dökülmüş.

Okumaya başladığınız da elinizden bırakamayacağınız akıcı bir kitap Alaçatılı.