7 Haziran 2010 Pazartesi

YAŞINA GÖRE KADIN

*15-25 arasında kadın AFRİKA gibidir. Yarı keşfedilmiş, yarı bakir.
*25-35 arasında AMERİKA gibidir. Tamamı keşfedilmiş ve bilimsel olarak mükemmel.
*35-45 yaşları arasında HİNDİSTAN ve JAPONYA gibidir. Çok ateşli, bilge ve güzel.
*45-55 arasında FRANSA gibidir. Savaştan hasarlı çıkmış ama hala çekici.
*55-60 arasında kadın ALMANYA gibidir. Savaşı kaybetmiştir ama umutları vardır.
*60-70 arasında kadın RUSYA gibidir. Geniş, sakin ama kimsenin gitmediği.
*70’inden sonra kadın TÜRKİYE gibidir. Şanlı bir geçmiş ama gelecek yok.  

YAŞINA GÖRE ERKEK

*20 yaşında erkek FIAT gibidir. Küçük ama hızlı.
*20-30 yaş arasında PORSHE gibidir. Hızlı  ve konforlu.
*30-40 arası erkek VOLVO gibidir. Biraz sıkıcı ama teknik olarak mükemmel.
*40-50 arası erkek OPEL gibidir. Yapabileceğinden fazlasını vaat eder.
*50-60 arasında ise eski bir FORD gibidir. Harekete geçirmek için karbüratöre biraz alkol koymak gerekir.

EVLİLİK

1- Bir adam gazeteye ilan vermiş: ''Eş arıyorum''.
    Ertesi gün yüzlerce mektup almış. Hepsi aynı şeyi söylüyormuş.
    ''Benimkini alabilirsin.'' 


2- Bir adam karısına arabasının kapısını tutuyorsa emin olabilirsiniz.
   ''Ya  arabası yenidir ya da karısı!..'' 


3- Bir genç babasına sorar; ''Baba evlenmek kaça mal olur?''
    Baba cevap verir: ''Bilmiyorum oğlum, ben hálá ödüyorum.''
 

4- Evli erkeklerin psikolojisi arkadaşlarla lokantaya gitmeye benzer.
    İstediğin yemeği sipariş edersin, sonra yanındakinin istediği  yemeği görüp
    ''Keşke onu isteseydim'' dersin.
 

5- Evliliğin ilk yılında adam konuşur kadın dinler,
    ikinci yılında kadın konuşur adam dinler,
    üçüncü yılında her ikisi de konuşur, komşular dinler.
 

6- Bir kavgadan sonra kadın kocasına bağırır:
    ''Seninle evlendiğimde tam  bir aptalmışım.''
    Adam cevap verir: ''Evet aşıktım, fark edemedim.''
 

7- Bir davette bir kadın arkadaşına sorar; ''Alyansını yanlış parmağına takmıyor musun?'' Diğer hanım cevap verir; 

    ''Evet yanlış adamla evliyim  de ondan.''


Biraz da gülelim istedim :)

6 Haziran 2010 Pazar

MELATONİN HORMONU

Gece Televizyon karşısında uyuyor musunuz? Dikkat!, gece geç saatlere kadar uyumayıp bilgisayar başında mısnız? Dikkat! gece kitap okurken uyuyup ışığı yanık mı bırakıyorsunuz? Dikkat! Hiç düşünmeden harcadığınız melatoninle neler kaybettiğinizi fark edin…

MELATONİN HORMONU'nun önemini bilmelisiniz!

Melatonin denilen hormon beyinde,sadece 23:00 ile 05:00 saatleri arasında salgılanan bir hormondur. Bu hormon,ağırlığı 100-150 mg olan,Pineal bez ismindeki,beyinde yer alan bir bezden salgılanıyor. Hormonun temel görevi vücudun biyolojik saatini koruyup ritmini ayarlamak.
Jetlag denilen,doğu-batı veya batı-doğu yönünde 5’ten fazla zaman dilimi geçirilen uçak yolcukları sonucu,vücudun biyolojij saatinin bozulmasının sebebi de bu hormon.Melatonin hormonu diğer aktioksidan tesirlerini de güçlendiriyor, kanserli hücrelere karsı koruma sağlıyor.Çünkü,melatonin hormonu hücreleri yeniliyor.Üreme sistemiyle yorgunluk, isteksizlik gibi durumların nedenlerini de oluşturabiliyor.
Su anda bu hormon yaşlanmayı geciktirici etkisinden dolayı da üzerinde önemle durulan bir hormon. Meltonin hormonu,stresin etkilerini azaltıyor. Bunu nasıl yapıyor derseniz,vücuttaki çinko miktarını arttırıyor. Çinko aynı zamanda,bağışıklık sistemini de güçlendirdiği için kanser gibi hastalıklara karşı da koruma oluşturmuş oluyor. Yani hanımlar,kozmetik ürünlerine para vermek yerine,hormonun salgılandığı saatler arasında,karanlık bir oda da güzel bir uyku çekerseniz,zamana meydan okuyabilirsiniz. Elimizde,böylesine ekonomik ve uygulaması kolay bir yöntem varken neden değerlendirmeyelim?
Melatonin hormonun önemli özelliklerinden biri ise hormonun çocuklar üzerindeki etkisidir.
Avrupa da lösemili ve kanserli çocuk sayılarının artması sonucu yapılan araştırmalar sonucunda
ailelerden bir husus da çocukların kesinlikle karanlık odalarda yatırılmalarının istiyor olmaları.
Çünkü melatoninin güçlü salgılanmasının kansere karşı koruyucu etkisi var..
Fakat,televizyon karşısında,ışıklı oda da uyuyararak melatonin hormonunun etkisini göremiyorsunuz.Çünkü, bu hormon ışığa duyarlı. Yapılan deneylerde uyuyan kişinin hormon salgısı izlenirken ışığın açıldığında hormonun azaldığı, karanlıkta yoğun olarak salgılandığı tespit edilmiş. Hatta,yapılan bir başka deneyde,görme engelleri kişilerde kanser olma riskinin çok az olduğu tespit edilmiş. Çünkü,melatonin hormonu,bu kişilerde daha fazla salgılanıyor.

Karanlıkta salgılanmasının nedeni,gözde bulunan retinanın,ışığı beyne iletmesi sonucu,pineal bez gelen ışık miktarına göre horman salgısı yapar.
Yani karanlıkta yatın ve çocuklarınız uyurken ışığı kapatın...
Melatonin hormonu sadece insanlar için geçerli sanmayın sakın. Evde,beslediğiniz,kedi,köpek,kuş,balık gibi canlılar bakıyorsanız ve rahatsızlıkları oluyorsa,onları da karanlıkta bırakarak,iyileşmelerine yardımcı olabilirsiniz.Özellikle de,balıklar için,bu hormon oldukça önem taşıyor. Sağlıkları için doğrudan bir etki oluşturuyor.

Kısa ama öz bir şekilde,melatonin hormonunun bizim için önemini ifade etmeye çalıştım. Bu konuda,uzmanlar,gerçekten ciddi araştırmalar yaparak,melatonin hormonunun önemini tespit etmişler. Sizde,doktor,kozmetik peşine düşmeden,elinizdeki imkanları ki bu imkan gayet ve gayet ekonomik ve basit, mutlaka değerlendirin.

Unutmayın ki,düzenli beslenme,uyku,alışkanlıklarımızla düzenli bir hayatın sağlığımız üzerinde ne kadar önemli olduğunu lütfen atlamayın. Bunların yanı sıra,melatonin gibi,küçük gibi görünen ama aslında büyük önem taşıyan bilgileri de dikkat ederek,bedenimize iyi bak görevini yerine getirmeyi ihmal etmeyelim.

Melatonin Hormunu,sadece sağlığınıza değil,cebinize de faydası olacak Işıkları kapat,elektirik faturasından kar etmekle birlikte sağlıktan ve güzelliktende kar etmiş olun

Herkese iyi uykular…

Dert Bende Derman Kimde?


Dert bende derman sende
Aşk bende ferman sende
Öldüren güldüren
Hergün ağlatan kalp sende

Sanırım bu şarkıyı herkes hatırlamıştır. Ajda Pekkan,Emel Sayın gibi isimlerden sonra,yeni albümümde Işın Karaca’da okudu bu şarkıyı. Gayette severek dinledim. Sonra dedim ki,dertler derya olmuşta dermanlar nerede kalmış…


Dert vatandaşta derman hükümette,şikayet vatandaşta ferman gene hükümette,öldüren güldüren hergün ağlatan kriz ülkeden maşallah hiç eksik olmuyor. Gerçi herkes 3 tane sakız alsa kriz diye bişey kalmayacak ama vatandaş mı sakızı alamıyor sakız mı vatandaşa verilmiyor bilemiyorum. Yani devletimiz dermanı söylüyor aslında. Hatta alternativlerde sunuyor. 3 tane çocuk diyor mesela. Ne de olsa çocuk bereketiyle gelir,Allah’ın da hakkı 3tür. Bunu duyan halktan bazıları 3 ve 3ün katı yapıyorlar çocukları,mevsimler gelip geçiyor,dünya da hayat bitiyor  çocuklar büyüyor yeni bebekler geliyor ama şartlar hep aynı. 

Tabi  bir de önemli bir eksiğimiz var. Gündemi yeteri kadar takip edememek. En son önerilen dermanları yakalayıp güne ayak uyduramıyoruz. Örneğin,özgürlüğü elinden alınmış bir önder var ülkemizde. Gayet güzel çözümler sunuyor. 17 yıldır onu anlayamadık,oysa ki ülke kalkınmamıza da oldukça katkıda bulunmuştu,nüfusu düşürerek. Siyasi görüşmelere gidebilse o da derdimize derman olacak aslında. Gerçi avukatları aracılığıyla yapıyor ama anladığım kadarıyla içine sinmiyor.

Dert memurda derman nerde devlette. Ev geçimi, kirası, çocuk masrafı,yemeği derken dert listesi kabarık. Ama,sorumlu kişiler koltuklarını her an sıcak tutabilldikleri için,kaybetme korkusundan yerlerinden kalkamıyorlar çünkü,memurun derdini anlamıyorlar. E haliyle derman da olunamıyor. Paranın yokluğunu ceplere sormak lazım geliyor,sormadan anlattığınızda ise, rüyalarınızda görebileceğiniz vaadler dinliyor yada doyumsuz oluyorsunuz. Cepler de boş olunca doymakta pek mümkün olmuyor ama tok açın açın halinden ne anlar demiş atalarımız.

Bu hayat gerçekten hem öldürüyor hem güldürüyorda ama nedense ağlayanda gülende hep aynı dertli oluyor. Söz uçar yazı kalır misali konuşulanlar unutulup gidiyor. Konuşanlar unutuyorda yaşayanların unutması pek mümkün olamıyor. Dertli gene ağlıyor. E ne demişler ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar.

Ana demişken,mayıs ayının geldiğini unutmuyorum ve annelerimizin anneler gününü kutluyorum. En büyük derdinde sizlerde olduğunu biliyorum. Ama unutmayın analar evlatların tahtını yaparmışta bahtını yapamazmış. Bu yüzden, siz çocuklarınızın derdine dermandan çok yoldaş olmaya çalışın.

Gördüğünüz gibi ne dert bitiyor ne derman ama gün geliyor hayat bitiyor. Siz kaybedilmemesi gerekenleri koruyun yeter. Saygınız,vefanız,umutlarınız,hayalleriniz sizi siz yapan herşey yerinde kalsın ama güzellikleriyle.

Aşkın alevse hasretin bir kor
Senin yokluğunu kalbime sor
Dünyaya seninle gelmiş gibiyim
Sensiz yaşamayı düşünmek çok zor

Bu şarkıdaki temayı ise hiç unutmayın. En güzel derdiniz aşk olsun. Çocuklarınıza,kocanıza,annenize,babanıza,doğaya,hayvanlara ve çevrenizde sizi mutlu eden herşeye aşkla bakın. Sevmek ve sevilmek,kıymet bilmek ve kıymet görmek bütün dertlerin dermanı oluyor  aslında. Çevrenizde,iyiyi ve kötüyü paylaşabildiğiniz sevdikleriniz varsa o zaman her an şükretmeyi unutmayın.

Allah hiç kimseye dermansız dert vermesin,mevsimleriniz ise hep bahar tadında geçsin…

4 Mayıs 2010 Salı

SÖZÜN BİTTİĞİ YER

Gelecek,geçmişin üstünde yükselir. Tarihini bilmeyen,tarihini unutan bir devlet,bir millet asla ve asla gelişemez,ilerleyemez. Fakat,bugün,ne yazık ki,geçmişini bilmeyen bir takım insan toğluluğunun başkanlığı altındayız. Hatta,toplulumuzun geneli,acınacak cahillikte. Her dakika Atatürk diyen,bayramlarda grurla bayrak sallayan toplum bu mudur! Göz göre göre,vatanını şeriatın ellerine teslim etmekmidir Atatürkçü olmak. Binlerce askerin,kanlarıyla beslediği bu toprağa sahip çıkamamak mıdır Atatürkçü olmak.
Vatan,millet nidalarıyla gelmiyor kaybedilenler. Her tarafa resimler koymaktan,bayraklar asmaktan daha öte bişeylerin yapılması gerekiyor memelekette.
Bugün başımızda,daha Hitlerle,İnönü arasındaki farkı,tarihini bilmeyen insanlar var. Kime sorsam,ben oy vermedim diye laflar sarfediyor. Sen oy vermedin,ben oy vermedim,kim getirdi peki bu insanları bulundukları yere.
Ben de daha fazla, nutuk atan insanların arasına karışmak istemediğimden,bitiriyorum cümlelerimi. Görün,duyuyun,uyumayın...
Yılmaz Özdil'in dediği gibi, uzuuunn uzun yazmaya gerek yok.
Sözün bittiği yer burası...